“Kervansaray’’ bugün, tam anlamıyla bir antimanifesto olarak karşımızdadır. Picabia, sistemin yokluğunda, tüm diyalektiğin, kendince oyunları ve sınırlamalarıyla, kendisi tarafından tecrübe edildiği bir yaşama sanatı ortaya koyuyor. Breton’un dogmatik kesinliğine, kendi özgürlüğünün teyidi olan yola getirilemez bir serbestlikle karşı çıkıyor. ‘’Kervansaray’’, zafere yürüyen sürrealizme karşı dadaizmin yahut en azından Francis Picabia’nın şeref mücadelesidir; dediğim dedik, başına buyruk, uzlaşılması imkânsız, özüne hiçbir unsurun karışmasına müsaade etmeyen Picabia’nın...”
Picabia, kendi hayatından izler taşıyan romanı Kervansaray’ı, “Sürrealizm Manifestosu”nun yayımlandığı 1924’te yazdı. Picabia’nın kaleme aldığı tek roman olan Kervansaray, Avangardların girdabına yakalanmış bir çağı iğneleyici ve alaycı bir üslupla resmeden bir dizi tabloyu andırır. Bu tablolarda kimler yoktur ki Picabia’nın taşlarına hedef olmayan? Duchamps, Picasso, Breton, Eluard, Desnos, Vitrac, Aragon, Ernst, Cendrars, Cocteau ve başkaları...