Evlilik birliği; ölüm, boşanma, evliliğin iptali, ölüm karinesi, gaiplik nedeniyle evlenmenin feshedilmesi gibi hallerde sona ermektedir. Bu sebeplerin doğurduğu hukuki sonuçlar ise birbirinden farklıdır. Örneğin; evlilik eşlerden birinin ölümü sebebiyle sona erdiğinde sağ kalan eş ölen eşe mirasçı olabilmekte iken boşanma kararının kesinleşmesi sebebiyle evlilik birliğinin sona ermesi halinde kişiler birbirine mirasçı olamamaktadır. Boşanma kararı henüz kesinleşmemişken eşlerden birinin ölmesi hayatın olağan akışı içerisinde gerçekleşebilecek bir durumdur. Bu durumda sağ kalan eşin kusurlu olma ihtimalinin değerlendirilmesi gerekir. Zira kusurlu olan sağ kalan eşin boşanma davası sırasında ölen eşin mirasçısı olması adalete duyulan güveni ve toplum vicdanını etkileyebilecek niteliktedir.
Çalışmamızda; boşanma davası sırasında eşlerden birinin ölmesi halinde uygulanacak hukuki düzenlemelerin ele alınması, uygulamada karmaşaya yol açan tartışmalı hususların analiz edilmesi ve çözüm önerisi sunulması amaçlanmıştır. Hukuki düzenlemelerdeki eksiklikler, uygulamada karşılaşılan sonuçlardan hareketle tamamlandığında menfaatler dengesinin sağlanması kolaylaşacak, toplumsal adalet sağlanacaktır.
Hukuk; yaşamın vazgeçilmez parçalarından biridir. Hukuk düzenine ve yargı erklerine güven duyulan bir toplumda gelişmişliğin üst düzeyde olacağı şüphesizdir. Toplumun hukuk sistemine duyduğu güven, adil yargı inancıyla perçinlenir. Birçoğumuz okuduğumuz kitapların, izlediğimiz filmlerin sonunda gerçeğin ortaya çıkmasını ve adaletin sağlanmasını isteriz. Hukuk sistemine ve hukukçulara güvenmek istememiz de bundandır. “Bir tek kişiye yapılan bir haksızlık, bütün topluma yapılan bir tehdittir.” der Montesquieu. Okuduğumuz kitaptaki, izlediğimiz filmdeki asıl kahraman olma endişesini doğuran bir tehdit…