Kadim geleneklerin kutsal ruhuyla, yenileşme ve modernleşme hayaletinin girmiş olduğu bitmez savaşta, insan hayatına anlam katan yenilikler aynı zamanda insanı değiştiren değerler olarak izlenmektedir. İnsanı değiştiren her değer hakikati söylemekten de imtina ettiren özneleri yaratırken; hakikat-siyaset ilişkisi insanı içerisinden çıkılamayan heyulalara gark etmektedir. Siyaset, heyulaların sürekliliğine katkı sunan bir ilişki ile insan hayatına dokunmaktadır. Hoşa giden ne varsa, tesadüfi ya da absürt olan her şey bir siyasi söylem içerisinde somutlaştırılmakta ve insanın inanması için çaba gerektirmeyen bir tarzda sunulmaktadır. Artık insanın aynası olabilecek değerleri giderek azalmış ve siyaset ile hakikat ilişkisi içerisinde kaybolmaya yüz tutmuştur.