Başına kötü şeyler geleceğini bilseydin, yine de iyilik yapmaya devam eder miydin?
Umut sinsice kanımıza karıştığında hangimiz geri durabildik ki?
Teo her sabah, “Bugün terk edeceğim bu kasabayı,” diye uyanırdı. Ama akşama kalmadan iş arkadaşları, patronu, buyruklar, sorumluluklar altında ezilip beyninin en kör noktasına gerilerdi, kaçıp gitme hayalleri. Bir gün yaptığı küçücük bir iyilik, sıra dışı bir tohum ekti zihnine. Riskleri, deliliği, imkânsızlığı göze alan, gözü kara bir umudun esiri oldu.
Ve iyilik, aç bir tanrı gibi çöreklendi tüm kasabanın üzerine. Her şeyi büyülü bir şekilde yoluna sokan iyilikten pay alabilmek için sivri dişlerini umutlara geçirip parça parça mutluluk koparmaya çalışan bir toplumun insanlıktan çıkış hikâyesi...