Bireyin ve toplumun kendini tanımlama, konumlandırma ve anlamlandırma biçimi olan kimlik; yaşanılan coğrafyaya, bağlı bulunulan milliyete, medeniyet dairesine, dönemin siyasi, sosyal ve ekonomik şartlarına, bireyin karakterine, cinsiyetine, inancına göre şekillenerek aidiyet sorununu çözer. Kimlik; insanın zihniyetini, hayata bakış açısını ve vizyonunu belirleyen temel kavramdır.
Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemi olan İkinci Meşrutiyet Dönemi; savaşlara, değişimlere, dönüşümlere, kırılmalara, yıkımlara ve yeniden doğuşa sahne olan bir dönemdir. Yeniden doğuş, doku uyuşmazlığının yaşandığı eski zihniyeti bir kenara bırakıp yeni bir zihniyetle şekillenecek kimliği benimsemekle mümkündür. Dönemin aydınları, devleti kurtarmak adına çeşitli kimlik önerilerinde bulunur. İkinci Meşrutiyet Dönemi aydınlarının kimlik arayışı, romanlar üzerinden okunabilir.
Bu dönemde kimlik inşasına yön veren ana fikir Türkçülüktür. Hayatın her alanında millî kaynaklara yönelmeyi ve yerlileşmeyi amaçlayan, millî değerleri, öze dönüşü esas alan yeni bir zihniyetle, yeni bir kimlik önerisinde bulunan sanatçılar; Batı’daki gelişmeler ve Türk toplumunun var oluş değerlerini göz önünde bulundurarak sentezleyici bir yaklaşımla, kimlik inşası sürecinde topluma yol gösterirler. Yazarların dile, tarihe, soya, dine, yaşam biçimine, ötekine, taşraya, merkeze, eğitim ve kadın konusuna yaklaşımları; benimsenen, arzulanan kimi zaman da eleştirilen kimlik modelleri hakkında fikir verir. Romanlarda millî, çağa ayak uyduran, modern, düşünen, sorgulayan, güçlü bir karaktere ve iradeye sahip “yeni insan” modeli üzerinde durulur. Söz konusu model, Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasına engel olamasa da Cumhuriyet’in kuruluş felsefesine sirayet eder ve küllerinden yeniden doğan Türklerin yeni devletine zemin hazırlar.