İslâm felsefesinin özgün klasikleri, hem belirli bir felsefe tasavvurunu şekillendiren hem de bu tasavvurun yönlendirdiği şaheserlerdir. Bunları ortaya koyan entelektüel muhit, İslâm medeniyetinin temel değerleriyle uyum içinde olan bir “felsefe paradigması”na ulaşma idealini genel olarak gözetmişti. Ulaşılan başarıların temel ilke ve değerlerle çatıştığı kanaatinde olan ilim ve fikir muhiti ise felsefî geleneği eleştirip yargıladı. Ancak aleyhte tavırların dahi çoğu zaman söz konusu “felsefe paradigması”na iştirak ettiği gözlendi. Bu kitap, özellikle kendini İslâm felsefe geleneği içinde konumlandıran entelektüellerin felsefeyi bir “hikmet” ve “ilim” olarak nasıl kavradıklarını incelemektedir. Süreklilik, özgünlük ve ilmîlik fikrinin şekillendirdiği bu “felsefe tasavvuru”, bu kitabın temel konusunu oluşturmaktadır.