Kavuşamayanların Hikayesi
Aklıma düşüyorsun sevgili, neden diye sormuyorum, aslında aklıma düşüşünü çok seviyorum.
Bu kadim şehri seninle geziyorum. Bu hazin coğrafyanın tarihine ışık olan gözlerinin gezdiği yerlerdeyim, sen yoksun…
Her sokak kokuna aşina, her cadde topuklarından izler taşıyor. Gölgemden daha yakındın bana. “Nereye gidersen git bu şehir arkandan gelecektir” demiş ya şair.
Ah sevgili!Bu şehri bıraktın… Beni bıraktın... Peki, neden yüreğimde kendini de bıraktın?
Bilesin, kendime bile yokluğunda yabancıyım...
Yokluğun faili meçhul bir cinayet gibi düşüyor yüreğime.
Bu çığlık kimin, kim bu içimdeki hıçkırıklara boğulan yetim, öksüz, sahipsiz bedbin, kim...
Bilseydin sahipsizliğimi, kimsesizliğimi, tüm benliğimle sana nasıl sığındığımı, ağlardın için için…
Aklımı inzivaya çekiyor gerçekler, raylara düşüyor gölgem, sen yoksan yabancıyım bu şehre, sahibini bilemediğim çığlıklarla baş başa.
Yokluğunun derin sızısı vuruyor bağrıma... Acı dinmiyor, hatta dinmek nedir, onu bile bilmiyor…
Uzaksın, uzaktasın ve uzaklığın her defasında içimde fitili ateşlenmiş dinamit gibi...
Uzaksın, uzaktasın mesafelerin kifayetsizliğine yenildik.
Ey benim ruhumun kanayan yarası;
Ne çok güneş sarmışız yaralara. Ne çok güneşi sevmişiz beklerken. Akşamın sinesine saklanıyorum, kimse görmesin gözlerimi diye, kimse bilmesin ağladığımı diye kuytu bir köşede elleri titreye titreye yazıyorum sana. Sevgilim beni böyle ağlatmadı hiç kimse…