Kahramanlarının zayıflıkları, yetenekleri, hırsları, aşkları, cinsel tercihleri ile boğuştukları ve kişisel tarihleri ile hesaplaştıkları ve sonunda salt insan olarak çırılçıplak kaldıkları romanında Jean Vautrin, Paris Komünü‘nün kocaman kalbinin attığı sokaklarda dolaştırıyor bizi. ... Havada "Marseillaise" patlıyordu tekrar tekrar. Çok sık duyulsa bile, bu hınç dolu marş, binlerce kararlı ses tarafından hep bir ağızdan söylediğinde öylesine etkileyiciydi ki! Sefalete yazgılı, hor görülen, aşağılanan insanları tekrar dimdik ayağa kaldıran, onlara, tam teslimiyete düşmek üzerelerken, sokakları evrensel bir haykırışla tekrar fethetme kuvveti veren muhteşem bir güçtü o!... "Yaşasın Komün!" Bütünüyle birbirine karışmış toplumsal katmanlar, iç içe geçmiş sıralar, düzensiz bir biçimde birbirini sıkıştırıyor, insanlar görülmemiş bir ortak ruhla, birlikte ciğerlerine hava dolduruyor, birlikte bağırıyorlardı. Kalabalıklar hâlâ akmaya devam ediyordu. Gelmekte olanların dışındaki neredeyse herkes, zaten oradaydı. Günün halkın günü olduğuna inanıyorlardı. Onlar temiz bakışlı, tırnakları kararmış, yüzleri sevinçle parıldayan proleterlerdi. Akıyor, akıyor, kaynaşıyorlardı. Mahallelerden, fabrikalardan gelenler... Salkım salkım insan... Yontulara sarılmış kızlar, lamba direklerine tırmanmış çocuklar... Heykellerin tepesine oturanlar, çatılardan sarkanlar... Sakatlar, derbederler, ihtiyarlar, sokak çocukları, mavi gömlekli işçiler, redingotlu küçük burjuvalar... Her yaştan, her çeşitten yığınla insan alanı tıka basa doldurmuştu. Kocaman tertemiz gökyüzüne küçük beyaz dumanlar püskürterek patlayan toplar, askeri alayın az sonra oraya ulaşacağını anons ediyordu... Paris Komün‘ü ve sınıf gerçeği, tüm yalınlığı ile gözler önüne serilirken Komün‘ü yaratanların seslerini içimizde duyuyoruz.