Michel de Montaigne, 1571 yılında otuz sekiz yaşındayken yargıçlıktan emekli olup, derin derin düşünmek üzere şatosuna çekilir. Kütüphanesinin tavanına Lucretius’un bir sözünü yazar: "Daha uzun yaşayarak alınacak yeni bir haz yoktur." Ama emekli olduktan sonra dinleneceğine daha çok çalışmaya, yazmaya başlar. Montaigne’nin Denemeler’i işte böyle doğar. Montaigne, Stoacı karamsarlığını bir kenara bırakıp, kendini felsefi olarak yeniden var eder. Lucretius’un sözünü kütüphanesinin tavanından siler ve yaşamı, gözden kaçan pek çok yerde, tüm duyumsal canlılığıyla kucaklamaya başlar; bir elin dokunuşunda, kadehinden yükselen kokuda, şarabın lezzetinde, kedisinin oyunbazlığında... Saul Frampton bize belki de en espritüel ve en önemli Rönesans yazarının bir portresini sunuyor. Montaigne’in denemeleri Batı yazınında insan bilincinin ilk tutarlı ifadesi olmuştur ve yaşam üzerine düşünmek isteyenlere bugün bile hâlâ rehberlik etme yeteneğine sahiptir.