Uluslararası İlişkiler disiplininin kurucuları ve biçimlendiricileri olduğu varsayılan ABD ve Birleşik Krallık ekolünün ilgi alanlarının, araştırma konularının ve ortaya koydukları metinlerin daha dinamik, yeniliğe açık, çeşitli ve hatta renkli olduğunu gözlemlemek zor değildir. Uluslararası İlişkiler’in konusunun ne olduğuna ilişkin küresel olarak yapılan tartışmaların farkında olmakla birlikte; Türkiye’de büyük ölçüde “yüksek siyaset” ile özdeşleşen Uluslararası İlişkiler disiplininin sosyoloji, iletişim, antropoloji gibi alanlardan beslendikçe odağını kaybedeceğine değil, gelişeceğine ve dünyayı daha geniş bir perspektiften anlamlandırabileceğine olan inancım, bu kitabın Uluslararası İlişkiler alanının çalışanlarına ve öğrencilerine seslenebileceği yönündeki umudumu da korumamı sağlamaktadır.