ÖNSÖZ’DEN
Tehcirin hukuki niteliği ve zorunlu göç sırasında yaşanan can kayıplarının "soykırım” sayılması konusunda Uluslararası Adalet Divanı, bu eserin üçüncü kısmında metnine yer verilen 3 Şubat 2015 tarihli kararıyla, Diaspora ile farklı düşündüğünü ortaya koymuştur. Esasen Osmanlı Devletinin halefi olan Türkiye Cumhuriyeti Osmanlı Döneminde yabancı devletlerden alınan borçların kendi hissesine düşen kısmını ödemiştir. Fakat borç veya kredi sözleşmesine ilişkin ödeme yükümlülüğü ile selef devletin sebebiyet verdiği olası sözleşme dışı zararlar farklı kategorilerdir. Sözleşme dışı sebeplerden kaynaklanan borçlarda selef devletin verdiği zararlardan halef devlet sorumlu tutulmamaktadır. Diaspora bu nedenle siyasi baskılarla sonuç almaktan medet ummaktadır. Ama her şeye rağmen Diaspora ve çevreleri, somut bir kazanım elde edememiştir. Bu durumda Diaspora için kalan tek yol vatana ihanet ettiği için vatandaşlıktan çıkarılanların mülkiyet haklarını bir şekilde diriltmenin yollarını aramaktır. Bu noktada birinci kısmın ilk bölümünden de anlaşılacağı gibi yirminci yüzyıl başlarında da bugün olduğu gibi vatandaşların özel mülkiyet hakları devletler hukukunun kapsamında görülmemekteydi.
Emval-i metruke olarak anılan ve daha çok vatandaşlıktan ihraç edilenlerden veya kayıp kişilerden kalma mülklerin iç hukuk ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi üzerinden elde edilmesi de mümkün görünmemektedir. Bu durumun iki nedeni vardır. Bunlardan ilki, Osmanlı arazi hukukunun çok büyük kısmını oluşturan, tarım ve hayvancılık için tahsis edilen arazilerin, mirî arazi statüsünde olmasıdır. Bu nevi araziler bireysel mülkiyete konu olmamaktaydı. Hâkimlerimizin bu konuları hakkıyla bilmeleri adalet için gereklidir. Çünkü AİHM ilk derece mahkemelerinin verdiği kararlara daha büyük önem izafe etmektedir.