Ey gökyüzü, eğer bir gün kanatlanıp
Uçmak istersem bu sessiz hapishaneden
Nasıl derim ağlayan çocuğumun gözlerine
“Unut gitsin beni çünkü esir bir kuşum ben…”
Annesinin duvarlarla çevrili bahçesindeki kokulu güllerinin arasında kız kardeşiyle dedikodu yaptığı zamanlarda ya da genç aşkıyla flört etmek için evden kaçtığında, Furuğ Ferruhzad her zaman bir asiydi. İran, Furuğ’un çocukluğunda Batılılaşmakta olan bir ülke olsa da insanların büyük bir çoğunluğu hâlâ kadınların ortalıkta görünmemesi gerektiğine inanıyordu. Buna rağmen genç Furuğ on bir yaşında zorba ve kuralcı babasını etkilemek için şiirler yazmaya başladığında kelimelere olan tutkusu derinlerine işlemişti.
Boğucu evliliğini on altı yaşında sonlandırdığında yaratıcı kanatlarını daha da açan tutkulu bir aşka düşer ve bu, onu özgürlüğünü aramaya iter. Şiirleri hem skandal hem de dâhiyane olarak görülür. Furuğ artık ulusal bir hazine, aynı zamanda şeytanın ta kendisidir. Aşkına ve otuz iki yaşında trajik bir şekilde son bulan hayatına mal olsa da İran Devrimi’nin vahşet dolu çalkantılarının ortasında kendi kurallarıyla yaşayarak direnir.
Sonraki yıllarda Furuğ’un şiirleri yasaklanır, eserlerini basan yayınevleri yerle bir edilir ve insanlar onun mısralarının oluşturduğu kıymetli koleksiyonlarını saklamaya zorlanır. Bugün Furuğ Ferruhzad, İran’da feminizmin doğuşunu temsil etmekte ve Jasmin Darznik bu efsanevi kadının hikâyesindeki kararlılığı ve coşkun karmaşayı anlatmak için kurgunun objektifliğini kullanmaktadır.
“Bazen kime âşık olacağını seçmek politik bir harekettir.”
Vogue