Bu kitap Karatani’nin Batı’da Soğuk Savaş’ın sona ermesini, Japonya’daysa Şowa imparatorunun ölümünü takip eden çalkantılı dönemde kaleme aldığı denemelerden oluşuyor – iki istisnayla: Birincisi, doksanlarda yazılmış ve Marx’ın Louis Bonaparte’ın On Sekiz Brumaire’i adlı eserine son derece özgün bir yorum getiren yazısı; ikincisi ise yenilerde yazılmış “Japonya’da Tarih ve Tekerrür” başlıklı denemesi. İlk bakışta sadece Japonya’yla ilgiliymiş gibi görünen bu denemeler, Karatani’nin deyişiyle “esasen devletin ve sermayenin döngüsel doğasına dair” olduğundan tek bir ülkenin ve belli bir dönemin sınırlarını aşıyor. Sözgelimi, Japonya’da faşizmin tüm erkeklerin oy verme hakkını yasalaştıran
Taişo demokrasisinin kurulmasından sonra ortaya çıkmasını, Fransa’da Louis Bonaparte’ın ve Almanya’da Nazi Partisi’nin iktidara temsili sistem aracılığıyla gelmesiyle kıyaslıyor Karatani. Buradan da, faşizmin temsili demokrasinin içinden doğduğu gibi ilk bakışta paradoksal görünen bir tespite varıyor.
“Tarihin incelenmesinin sebebi aslında tam da bir kez olup biten bir fenomen olmaması ve tekrarlanma olasılığını muhafaza etmesidir,” diyen Karatani’ye göre asıl mesele, geçmişteki olayları tek tek ele almaktan ziyade tarihteki tekrar örüntüsünü görebilmek. Peki geçmişteki kötü tecrübelerden ders almak tarihin tekerrür etmesini önler mi? Karatani’nin cevabı, benzer olayların yaşanması önlense bile “yapı”nın tekrarlanmaya devam edeceği yönünde.
Tarih ve Tekerrür’ün özellikle Türkiyeli okurlara hitap eden bir yönü ise, Asya ile Batı arasında kalan Japonya’nın her daim tedirgin konumunun bizlere oldukça tanıdık gelmesi. Kitabın Türkçe basımı için özel bir önsöz yazan Karatani’nin Japonya’da yaşanan ideolojik çatışmalara dair belirlemeleri, ülkemizde olup bitenlere de ışık tutacak nitelikte.
Kitapta ayrıca Kenzaburo Oe, Yukio Mişima ve Haruki Murakami gibi çağdaş Japon edebiyatının önemli yazarlarına dair derinlikli analizler de yer alıyor.