Yavuz Sultan Selim’in Mısır’ı ele geçirmesi ile başlayan Osmanlı Devleti’nin Arap Yarımadası üzerindeki hâkimiyeti I. Dünya Savaşı sonuna kadar devam etmiştir. Ne var ki zaman içerisinde Osmanlı Devleti’nin siyasi ve askeri gücünün zayıflaması Arap Yarımadası’nı etkilemiştir. Uzunca bir süre açıkça görülmeyen bu zayıflık Napoléon Bonaparte’ın Mısır’ı işgali ve ardından Mehmed Ali Paşa’nın Mısır’da kurduğu iktidar ile kendini belli etmiştir. Arap Yarımadası’nda Osmanlı Devleti’nin gücünün azalmasını gösteren en önemli hadise ise Vehhabi hareketinin yükselişi ve Osmanlı Devleti’nin bu konuda yetersiz kalışı olmuştur. Söz konusu dönemde Hindistan’a hâkim olan İngiltere yavaş yavaş Basra Körfezi ve Kızıldeniz’e doğru sokulmaya başlamıştır. Başlangıçta Fransa’ya karşı askeri tedbirler olarak görülen yerleşmeler zamanla yerini ticari kaygılara bırakmış ve Aden gibi şehirler bir şekilde İngiltere’nin kontrolü altına girmeye başlamıştır. Osmanlı Devleti bu durumun her ne kadar farkında olsa da devletin çözüm bekleyen başka acil sorunları bu kayıplarla yeterince ilgilenilmesine fırsat bırakmamıştır.
Osmanlı Devleti’nin bölge üzerindeki hâkimiyetini etkileyen en önemli gelişme ise Mehmed Ali Paşa’nın Mısır’da kurduğu iktidar olmuştur. Bu dönemde Mehmed Ali Paşa Hicaz da dâhil olmak üzere Arap Yarımadası’nda Yemen’e kadar uzanmıştır. Haliyle Osmanlı Devleti bir ara Arap Yarımadası’ndan uzaklaşmıştır. Ne var ki 1840’tan itibaren Mehmed Ali Paşa’nın gücü kırılmış ve Hicaz tarafları tekrar Osmanlı Devleti’nin doğrudan idaresi altına girmiştir. Mehmed Ali Paşa’nın bölgeden çıkışı ve Osmanlı Devleti’nin yeniden Kızıldeniz etrafına hâkim oluşu arasında başta İngiltere olmak üzere birçok Avrupa devleti bölgede konsolosluklar ihdas etmiştir. İlerleyen dönemlerde bu konsolosluklar çok önemli roller üstleneceklerdir. Yine de Arap Yarımadası’nın kendi kontrolü altına girmesinden itibaren Osmanlı Devleti, muktedir paşalarla Hicaz’ı ve Kızıldeniz’i himaye etmeye çalışmıştır. Ne var ki bu hiç de kolay olmamış bölgede 19. yüzyılın ortasına kadar görev yapan birçok Osmanlı valisi İngiliz konsoloslarla karşı karşıya gelmiştir. Ancak yine de Cidde Olayları’na kadar Osmanlı Devleti tüm Kızıldeniz’i kapsayan daha geniş perspektifli politikalar icra etmeye gayret etmiştir. Tüm gayretlere rağmen bölgede görev yapan valiler hakkında Cidde Olayları öncesinde ve olaylardan sonra İngiliz konsoloslar tarafından şikâyetlerde bulunulmuş hatta bazılarının görevden alınması bu şikâyetlerden ileri gelmiştir.
Genel olarak bakıldığında ise İngiltere ve Fransa gibi devletler Hicaz ahalisi ve Kızıldeniz etrafında Osmanlı Devleti’nin güçsüzlüğünü göstererek gerek tüccarlar gerekse de halk nazarında itibar kazanmaya çalışmışlar ve çok geçmeden de bu hedeflerine ulaşmışlardır. İngiltere ve Fransa’nın bir diğer hareket tarzı ise devlet ile ahali arasındaki uyuşmazlıkları derinleştirmek olmuştur. Bu uyuşmazlıklardan ortaya çıkan boşluklar ise İngiltere gibi devletler tarafından vakit kaybetmeden doldurulmuştur. Hikâyeyi kısaca özetlemek gerekirse Osmanlı Devleti Kızıldeniz ve Arap Yarımadası’nda önce itibarını, sonra tüccarlarını ve zengin ahalisini en sonunda ise topraklarını ve siyasi hâkimiyetini kaybetmiştir. I. Dünya Savaşı ise uzunca bir süredir zaten iyice yıpranmış ve kaybedilmiş olan siyasi hâkimiyetin resmen tasdik edilmesi ve tüm dünyaca görünür olmasından başka bir şey değildir.