Hayatını, en büyük erdem olarak gördüğü “bilgi”ye adamış olan
Ebu Nasr Farabi, insanlığın ikinci öğretmeni payesine erişmiş büyük Türk bilginidir. Çocukluktan itibaren bilgiye olan tutkusu zamanla büyük bir aşka dönüşmüş ve bu mefkûre onu, memleketinden koparıp diyar diyar dolaştırarak zamanının en büyük ilim merkezi olan Bağdat’a yöneltmiştir. O, din ilimlerinden dil ilmine oradan mantığa, matematiğe, müziğe, fiziğe, astronomiye, siyasete, ahlaka ve felsefenin bütün alanlarında varlığa dair ilimlerin tamamını zihin heybesine yükleyip varoluş sırrının
izini sürmüştür.
Farabi, içinde yaşadığı çağı sadece anlamakla kalmayıp bu çağa dair fikrî ve kavramsal hazırlıkları binbir zahmetle inşa ederek felsefeyi aslına uygun yorumlamış, İslam kültürünün sorunlarını kurucusu olduğu felsefe dilinin kavramlarıyla çözümlemeye çalışmış gerçek bir aydındır. Aklı ve onu vereni en yüce değer olarak benimseyen Farabi, insanın toplum, tabiat ve Tanrı ile ilişkisini tutarlı bir sistem bütünlüğü içinde açıklayarak hem mensubu bulunduğu İslam toplumunu hem de Batı’yı derinden etkilemiştir.
Farabi, Müslüman bir filozof olarak yaşadığı çağın sorunlarıyla yüzleşmiş, hesaplaşmış ve bu uğurda yüzü aşkın eser yazmıştır. O, İslam felsefesinin hakiki kurucusu olmanın yanı sıra aynı zamanda ortaya koyduğu öncü fikirlerle güçlü bir kültür ve medeniyet inşacısıdır. Onun uzlaştırmacı yaklaşımı, doğru bilgi temeline dayanan hakikat arayışı ile insanın mutluluğunu merkeze alan iyi insan, iyi toplum ve ideal devlet görüşleri yüzyıllardan beri bütün insanlığı aydınlatmaya devam etmektedir.
Bu romanı okurken kadim Türk şehri Otrar (Farab)’dan Semerkant’a, Buhara’ya, Rey’e, Merv’e ve Bağdat’a oradan da Harran, Şam ve Halep’e dek uzanan yollarda doyumsuz ilim kokuları eşliğinde seyahat etmenin yanında, çocukluğundan beri üzerinden hiç çıkarmadığı Türk kıyafetiyle malı-mülkü, makamı ve dünyaya dair her şeyi yağmaya vererek kendini ilme adamış dervişmeşrep dahi bir Türk bilginiyle tanış olacaksınız.