Louis Kahn Stüdyo ve Atölyesinde Birlikte Üretmek
Cengiz Yetken’in 20. yüzyıl mimarlığının en önde gelen isimlerinden Louis I. Kahn ile yaşadığı “öğrenme ve üretme” deneyimini özgün bir yaklaşımla aktardığı kitabı YEM Yayın tarafından yayımlandı.
“Büroda çalışırken, Beethoven’in 5. Senfonisi’ni ıslıkla çalma alışkanlığım vardı. ‘Cengiz, lütfen... Beethoven'ı ıslıkla çalamazsın!’ Bu, ani ve beklenmedik bir şeydi. Kahn devam etti: ‘Klasik müziği ıslıkla çalamazsın, ama mırıldanabilirsin.’”
Cengiz Yetken, Louis Kahn’ın Pennsylvania Üniversitesi Mimarlık Okulu’nun efsanevi yüksek lisans stüdyosunda öğrencisi olarak, ardından 1501 Walnut Caddesi’ndeki bürosunda genç bir meslektaşı olarak birlikte çalışıp, ürettiği bir isimdir. Yirminci yüzyıl dünya mimarlığının önemli aktörlerinden aynı zamanda düşünür, sanatçı, bir mimarlık gurusu olan Kahn’ın 1950’ler ve 70’ler arasındaki görece kısa ama parlak kariyerinde önemli projelerin masada olduğu bir dönemdir. Kitabın ismine taşınan Yetken-Kahn diyaloğundan da anlaşıldığı gibi bu kitap, mimarlığı bir yaşam biçimi olarak içselleştirmiş iki mimarın, yaşamın olağan akışı, müziğin tonaliteleri, tasarlama sanatı, bir binanın tuğla ve harç dışındaki deneyimleri, başlangıcının, oluşumunun, yaşamının, ölçülebilen ve ölçülemeyen değerlerinin, ışık ve sessizliğin esasının üzerine deneyimlerine ilişkindir.
Müge Cengizkan’ın editörlüğünü, Özlem Erdoğdu Erkarslan’ın çevirisini, Utku Lomlu’nun tasarımını üstlendiği kitap YEM Yayın tarafından okuyucu ile buluşuyor. Cengiz Yetken kitabı şöyle anlatıyor:
“Hem mimarlık pratiğinde hem de tasarım eğitiminde bir profesör olarak geçirdiğim mesleki yaşamım boyunca, sık sık 20. yüzyılın belki de en seçkin mimarlarından biri olan Louis Kahn hakkında sorularla karşılaştım. Pek çok dostum Kahn hakkında yazmam için beni teşvik etti. İlk önce, çocuklarıma Lou ile yaşadığım deneyimi ve binalarının neden bu denli özel olduğunu aktaran bir dizi mektup yazmayı düşündüm. Ancak sonradan farkettim ki, bunları aslında mimarlık okullarındaki öğrencilere ve uygulamadaki arkadaşlarıma aktarmalıydım. Binalarının içine işlemiş tasarım duygusunu ve onları doğuran fikirleri iletmek için bu en iyi yol olacaktı. Giderek yazdıklarımın salt anılardan ibaret kalamayacağını ve tasarım eylemi üzerine ışık tutacağını anladım. Bu aynı zamanda, kendi tasarım anlayışımı da yeniden keşfetmemi sağlayan bir kişisel yolculuk oldu. Bu kitap Kahn’ın mimarlık yaklaşımını veya onun görüşlerini anlatmayı amaçlamıyor. Bu anılar Kahn ile beraberliğimden, sınıfından, bürosundan, binalarından ve bunca yıl mesleğin içinden öğrendiklerimdir. Yanıtlaması zor bir soruyu yanıtlamaya çalışıyorum: Kahn’dan ne öğrendim?”