“Adım Arben.
Ben bir hırsızım.
On altı yaşında bir kız için tuhaf bir isim ve tatsız bir iş.
İkisini de ben seçmedim.
Ama ikisinin de üstesinden geliyorum.”
Arben, tekinsiz bir köşkten antika bir kutuyu çalıp ekibiyle inine dönerken kendini siber muhalif gösterisinin ortasında buldu. Daha ne olduğunu anlamadan şoklandı ve gözlerini Reformatoryum denilen korkunç hapishanede açtı. Biri onları ispiyonlamıştı. Reftar’ın nerede olduğunu öğrenmeli, buradan hemen kaçmalı ve ispiyoncuyu bulmalıydı ama işler planladığı gibi gitmedi.
İstanbul’un en büyük hiperkulesindeki bir şirkette çalışmayı kabul ederse şartlı tahliye edilebilirdi ama bu, hiç masum bir teklif gibi görünmüyordu. Kuşlar İmparatorluğu krallarının ve savcının onu avlamak için yanıp tutuşması da işleri kolaylaştırmıyordu. Arben artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını biliyordu.
Şimdi bir seçim yapmalıydı…