“Artık zamanın geldi Ayana... Ya benim ruhumu taşıyacaksın, ya delireceksin... Ormana gel. Her şeyi arkanda bırak. Kendini bana ver!”
“Türkler nasıl Müslüman oldu? Gök Tengri’den ve Şamanizm’den nasıl vazgeçti? Arapların İslam’ı yayma faaliyetleri sırasında kaç yüz bin Türk kılıçtan geçirildi?” sorularının cevabını bulmak için Şamanizm ve Gök Tengri İnanç Sistemi’nin peşine düşen Sevil, ulaştığı gerçekleri anlatmaya başladığında bu iki kadim dine Satanizm gözüyle bakan milliyetçilerin hedefi haline gelir. Zira Sevil’in söyledikleri “cıs”tı, dokunanı yakardı.Büyük bir baskı altında, kendi gibi düşünen birilerini bulmaya çalışırken Sevil’in yolu Amasya’nın uzak bir köyünde şifa dağıtan ve gelecekten haber veren bir kadınla, “Ayana
Hatun” ile kesişir. “Dert yerde, şifa göktedir. Bize düşen görev, şifayı gökten indirip derde deva olmaktır” diyen
Ayana Hatun için de, Sevil için de hem bir aydınlanma hem de bir kaçma kovalamaca süreci başlayacak, hayat artık
eskisi gibi olmayacaktır.
Gazeteci, yazar Mustafa Mutlu, kimi kesimlerin ısrarla görmezden gelmeye çalıştığı konuları bu kez Ayana romanında işliyor.