Krizler Doğuran Kriz
Yeni çağda, “yeni yönetselcilik” kavramıyla yeniden takdis edilen yönetimin, bireysel ve örgütsel amaçlara erişmek bakımından taşıdığı değer veya fonksiyonu elbette göz ardı edilemez. Bu noktada yönetimin üstlenmesi beklenen işlevler, klasik dönemlerden beri çeşitli çalışmalarda veya eserlerde,
farklı biçimlerde ele alınmış ve izah edilmiştir. Ancak bütün bu çalışmalar, eserler; dikkat edilecek olursa, daha çoklukla yönetimin etken veya aktif bir “özne” olduğu ve onun dışındaki her şeye baskın olduğu, diğerlerinin resesif veya edilgen olduğu bir zemini esas alarak kendi kapsam ve ölçeklerinde tartışmalar yapmaktadırlar. Örneğin; çatışma yönetimi, kriz yönetimi, bilgi yönetimi veya insan kaynaklarının yönetimi gibi konulara bu açıdan bakılacak olursa, herhalde yönetimin baskınlığından yahut özneliğinden kast edilen daha açık olarak anlaşılabilecektir. Belki biraz daha metaforik bir anlatımla bu durum; yönetimin, -kendisi dışında- ortaya çıktığı veya sergilendiği bağlamdaki her şeyin (veya herkesin) “doktoru” olarak görüldüğü (veya olması gerektiğinin kabul edildiği) savıyla da izah edilebilir.
20 yılı aşan gerek kamu gerekse özel sektörlerdeki yöneticilik ve danışmanlık deneyimlerimde, ortaya çıkan hemen bütün krizlerin, yönetme kaynaklı olduğunu cesaretle ifade veya işaret edebilen -çok az kişi olsalar da- herkese bu anlamda şükran duymalıyım.