Faik Baysal'ın hikâyelerinin ilham kaynağı insan sevgisidir. İnsanı sevmek, her şeyden önce ona saygı duymayı ve onunla ilgilenmeyi gerektirir. Yazarın görevi, toplumun duyarsızlığıyla yalnızlığa itilen insana sahip çıkmaktır. Açlığın, sefaletin hüküm sürdüğü toplumda yazarın aşk eserleri yazma gibi bir fantezisi olamaz.
"Benim insanlarım çöplükten ekmek toplamadıkları, insanın insanca yaşamaya başladığı günde ben de aşk şiirleri, romanları yazmaya başlayacağım. Bu ortamda bunların içimde kalarak gideceğimi biliyorum. Ancak yine de her şeye rağmen, ben görmesem bile, içimden bir ses güzel günler gelecek diyor."
Gerçek yazar, ideolojilerin yönlendirmesine kapılmamalıdır. İdeolojiler gelip geçicidir; kalıcı olan insandır.
Faik Baysal, hikâyelerinde insanı anlatmakla toplumun nereye gitmekte olduğunu sergilemiştir. Duygusallıkla gerçeklerden uzaklaşmamış, aksine derinleştirmiştir. Sonuçta ortaya çıkan insanın umutsuzluğunun, sefaletinin, uğradığı haksızlıkların, içine düştüğü çirkinliklerin sorumlusu siyaset ve siyasetçinin sorumluluğunu, duygu yüklü tabii bir anlatımla estetik bir biçimde ifade eder.