Av mı avcı mı?
Georgetown gibi seçkin bir semtte yer alan görkemli villanın etrafı polis kordonuyla çevrilmişti. Komşular ve meraklı bölge sakinleri, kaldırımları doldurmuştu; ama pijamaları ve sabahlıklarıyla, beyaz yakalılara özgü bir ihtiyat içinde davranıyor, belli bir mesafeden fazla yaklaşmıyorlardı. Bu güzel evde yaşayan Cox ailesinin beş üyesi de öldürülmüştü. Polis telsizinden “Muhtemelen önce vurulmuşlar. Sonra parça parça kesilip, üst üste yığılmışlar!” anonsu geçerken, devriye polisi Fescoe ise Alex Cross’a ulaşmaya çalışıyordu.
Yılların dedektifi Alex Cross, kan gölüne dönmüş villanın, bir intikam şovunun sahnesi olarak seçildiğini anladığında, kendi kaderi de yeniden yazılmaya başlamıştı.
Bu vahşi cinayet, dedektifi iç savaşın eşiğindeki Nijerya’ya götürecek, çokuluslu şirketlerin karşısında tek başına bırakacaktı!
“Birilerini korkutmak istemişler, ama kimi? Bu ölüleri değil. Kim bilir ne uğruna katledilen bu zavallı aileyi değil.”