Eril-Dişil Alan Dengesi
Büyürken şu anki halimi şekillendiren en derin bağım anneannemleydi. O, her şeyiyle büyük bir kadındı; sevgisi, coşkusu, öfkesi, yaşam azmi ve bilgeliği büyük... Doğayla, hayvanlarla konuşurdu. Kendini en çok Tatarca konuştuğu zamanlarda neşeli hissederdi. Neşesi dışarıdan görünür bir hal alırdı, görürdüm. “Kimseye haset etmeye gerek yok. Allah’ın hazinesi o kadar büyük ki herkes için her şey var, yeter ki istemesini bil,” derdi. Kuşaklar boyu ailelerde birbirini tekrar eden olayları anlatırken eminim ki ne karma yasasını biliyordu ne de bunlarla ilgili kitaplar okumuştu. Tüm bunları biliyor olmak onun doğal haliydi. Hiç görmediği ülkeleri, kıtaları hep görmüş gibiydi. Bir Güney Afrika seyahatimden önce hoşça kal demek için telefon ettiğimde, “Kurda, kuşa ama en çok da o dağa selam söyle, onu çok özledim,” dediğinde ben, bir kişisel gelişim çalışması için gittiğim Güney Afrika’da, çalışmaların bir dağda yapılacağını ve kaldığım kulübenin bu muhteşem dağın tam karşısında, onu en net ve yakın gören yerde olduğunu henüz bilmiyordum. Anneannem 2017 yılında doksan yaşında tüm çocukları yanı başında dualar ederken öldüğünde, belki de bu hayatı özgürce yaşamış nadir insanlardan biriydi. Ben de anneannesini anmadan bir gün bile geçirmeyen nadir torunlardan biriyimdir belki. Bu kitap, yıllar boyu yaptığım iç gözlemlerin; bu hayatın ve varoluşun ritmiyle ilgili hissettiklerimin ve en önemlisi de genetik mirasımın kâğıda dökülmüş somut halidir.