Helian, kendisinden on yaş büyük ve bir noter kâtibi olan kocası Theophile’nin yanına Koşenşin’e gidiyordu. Oseanien adlı gemide geçireceği üç haftalık bir yolculuk sonrasında kocasına kavuşacaktı. Bazen kocasını sevdiğini ama çoğunlukla sevmediğini hisseden Helian, bu büyüleyici gemide Saint-Amant de Flossigny (Gerard) adında kadınların aklına başından alan bir subayla tanışıyor. Onlar bu açık denizin ortasında kaybolmuş, aynı sathın üstüne zincirlenmiş iki vücut oldular; görmek, duymak, düşünmek, tahayyül etmek, neşelenmek, kederlenmekte benzerlikleri vardı. Helian şimdiye kadar hiç kimse ile bu derece his ve fikir birliğine uğramamıştı. Bu dostlukları öyle derinleşmişti ki Helian’ı ölümden daha kuvvetli, hayattan daha muzaffer bir korku: Aşk korkusu sarmıştı.
“Zaman ve nisyanın mağlupları, siz bir gün elbette mahvolacaksınız, yalnız biz, yalnız biz namaglubuz, aşk ebedîdir!”