Mekânsızlık nimeti miydi hayatının, külfeti mi, karar veremiyordu. “Bir metafor olarak mekânsızlık” üzerine felsefe paralamak tuzu kuruların işiydi çoğunluk, akşam çöktüğünde başını sokacak bir dam altı ararken düşünemiyordu böylelerini Cemil… Gerçek, somut bir mekâzsızlıktan muzdaripti yıllardır. Neredeyse yirmi yıldır akşam yatacağı yeri düşünmediği tek yer hapishane olmuştu. Sırf bu yüzden özlediği oluyordu hapishaneyi zaman zaman. Bir kadeh bir cigara dalıp gittiğinde, “özlediğin zor zamanların arkadaşlığı” diye itiraz ediyordu kendine, “asıl mekânımız arkadaşlıktır bizim…” İşlerin sertleştiği zamanlarda, “kadroların sabit mekânlarda kalmaması” kararını aldıkları bile olmuştu. Yerinde bir karardı bu. Mekân tutmak tuzaktır çok zaman, mekânsızlıksa püsküllü bela…