“Acaba,” diyor annem, “Hasan ölürken ben ne yapıyordum? O sırada ne yapıyordum ki birkaç kilometre uzağımda can çeki- şen oğlumun acısını sezmemiş, durup şaşkınlıkla etrafıma bakmamıştım?” Halıyı ve alt kattaki daireleri geçip yerin altındaki bilinmezliğe inen ve bir çırpıda yüzeye çıkan bakışlarını üzerimizde gezdiriyor. “Sahi,” diyor, gerçek bir şaşkınlıkla. “Tam olarak kaçta olmuştu kaza?”
Turuncu Ölüm, sade fakat güçlü diliyle karakterlerini ortak bir olay karşısında birbirine bağlıyor. Ölümle zorunlu olarak bir nevi akrabalık kuran öykü kişileri ve okurlar, kendilerini çepeçevre kuşatan ölüm dışında hiçbir şeye sahip değiller. Her öykü üç bakış açısından anlatılırken değişmeyen tek şey, aralarından birinin ayrılmış olması.