Vakit çok geçti, gece yarısına yaklaşıyordu. Beykoz'dan aşağı inmekte olan bir atlı Sultaniye çınarlarına yaklaşıyordu. Sağında Boğaziçi'nin suları geç çıkmış ayın ışığında kıpır kıpır oynaşıyor, karşı kıyıda, İ Steni'den Büyükdere'ye kadar yaldızlar gibi göz kırpıp duran bir kaç ışık görünüyordu. Havada tertemiz, tuzlu bir esinti vardı ve yazın sıcağında bütün gün kavrulmuş olan toprağın dışa vurduğu bu koku bu esintiye karışıyordu. Uzaklarda bir kayıktan Türkçe bir meraklidiko duyuluyordu.