Avrupa'daki Asya ve Batı'nın Şekillenişi Cilt 2
Pers İmparatorluğu, sınırlarını Avrupa’ya kadar genişleten ilk en önemli Doğulu güçtür. Ancak ticaret ve yerleşme için onlardan önce Avrupa’ya gelen Fenikelilerin aksine, Persler MÖ altıncı yüzyılda kıtaya ayak basarken, Güneydoğu Avrupa’nın bir bölümünü eyaletleri yapmak üzere, merkezden sevk ve idare edilen imparatorluklarının bünyesine katmanın peşinde koşmuşlardır.
Ne var ki Doğu’dan gelip de Avrupa’ya adım atan onca halkın arasında köprübaşları en küçük, en uzak ve en kısa ömürlü olanı Persler’inkidir. Fenikeliler, Araplar, Türkler, Moğollar daha uzun bir zaman bu topraklarda kaldıkları halde Persler ancak 60 yıl tutunabildiler. Buna rağmen bu temasa genellikle ihtilaf açısından yaklaşılır: Grek-Pers Savaşları, İskender’in fetihleri ve Roma ile İran arasındaki sayısız çarpışma.
Oysa Avrupa’nın antik İran’la teması kısa ömürlü olmadığı gibi çatışmalı da değildir. Avrupa’daki Asya ve Batı’nın Şekillenişi dizisinin ikinci cildi işte bu, Doğu ile Batı arasındaki bugüne kadar devam eden karmaşık etkileşimin miladı olan ilişkiyi mercek altına alıyor.
İran’a özgü dini düşünceler, İlkçağ boyunca Hıristiyanlığın doğuşunu derinden etkileyecek şekilde Batı’ya taşınmış ve Avrupa’daki Reform öncesi en önemli dini başkaldırıyla doruğa ulaşıncaya kadar da akmaya devam etmiştir.
Antik İran’ın sonraki kuşaklara katkısı her şeyden çok bir düşüncedir. Tek bir evrensel yaradan kavramını açık seçik bir şekilde ifade eden antik İran, tek bir evrensel dünya fikrine el yordamıyla yol alan ve tarihçi J. M. Roberts’ın deyişiyle “geleceğin dünya uygarlığının temelini” atan ilk uygarlıktır. Tek dünya düşüncesi ayak direyecektir...
Antik İran’a özgü politik ve etnik sınırları aşan tek bir dünya düşüncesi bugün New York’ta Birleşmiş Milletler binasının girişindeki sözleri İranlı bir şaire ait bir yazıtta cisimleşmektedir.