“En asimiz, en dik kafalımız dahi ölümün o orantısız gücü karşısında aciz kalıp boyun eğmiyor muyduk? Güçlünün güçsüzü yok ettiği bu yaşamda merdivenin en üst basamağında olsak bile ölüme kafa tutamıyorduk. Ne kadar güçlü olursak olalım ölüm bizden daha güçlüydü ve bir gün hepimizin kapısını davetsizce çalıyordu. Aslında Tanrı’nın biz insanoğluna verdiği bu en büyük hediye bizi adaletiyle eşitliyordu. Yaşamı anlamlı kılan da zaten onun varlığı değil miydi?”
“Alışmak, duyarsızlaşmaktı. Alışmak, savaşı gören bir askerin ölüm ve yıkımlardan etkilenmemesiydi. Alışmak, yeri doldurulamayan birinin acısıyla baş etmek, o acının üstünü örtmekti.”