''Ah Rumeli, sen öyle bir yarasın ki Türk’ün kalbinde; devası bulunmaz, çaresi olmaz, onulmaz bir yarasın. Türk’ün ecdadının yadigârısın, sahip çıkamadığı. Biz ne zaman ki senden ayrıldık o zaman âdeta suyu çekilen bir denizin geride bıraktığı tuzlu tortu gibi kalakaldın ardımızda. Oysa sen dört asırlık vatanımızdın bizim. Kalemizdin, surumuzdun, seddimizdin, ileri karakolumuzdun ehlisalibe karşı. Avrupa’ya numune-i imtisal olan medeniyetimizin teşhirgâhıydın. Sana layık olamadık Rumeli. Bayezid’e, Murad’a, Fatih’e, Sokullu’ya layık olamadık. Bıraktık seni ardımızda öksüz ve yetim...''
Elinizdeki bu eser, Rumeli coğrafyasındaki Evlad-ı Fatihan’ın, Cumhuriyet Dönemi’nde ana vatana kitleler hâlinde ve âdeta insan seli olarak akmasının hazin hikâyesini anlatmaktadır. Bu kitabı okuduğunuzda vatan, toprak, bayrak ne demek; vatanından, memleketinden göçe mecbur olmak ne demek biraz daha anlamış olacaksınız.