Romanın esas karakteri on beş mektupta anlatıyor yaşadığı sevgiyi. Sevgi, aşk ve tutkuyu sorguluyor bu mektuplarda. Sevilen gitse de, uzaklarda olsa da tutku devam eder mi? Aşk tek taraflı yaşanabilir mi? Bu sorulara yanıt ararken sahaflarda bulduğu, 1950’lerde yazılmış mektuplarıyla okura farklı sorular soruyor: Sevginin artması, aşkın yaşanması, tutkunun kalıcılığı nasıl gerçekleşebilir? Yoksa bu duygular insanın kendini kandırdığı birer illüzyondan mı ibaret?
Ahmet Erözenci Tutku ve Aşkın Kutsal Kitabı’nın eksenine aşkı, tutkuyu ve insanı oturtuyor. Lirik bir dil eşliğinde kişinin mutlaka kendinden birşeyler bulacağı bir şekilde yapıyor bunu da, narin bir tarzda:
O geceki kelimelerimiz yıllar sonra bile aklımda. Konuştuklarımızı, evde şarabı açışımı, senin kadehleri vermeni, doldurmamı, ilk yudumu almadan evvel önümüzdeki günlerin, ayların bize getireceklerini biliyormuşçasına olacakları geciktirmek daha keyifli olacakmış gibi oyalanmamızı, araya giren sessizlikleri, yağan karı, dudakların anlık birleşmesini...
Tutku ve Aşkın Kutsal Kitabı, okurlarını kendi aşk ve tutku deneyimleriyle yüzleşmeye davet ediyor...