Bize mahsus sandığımız hayatlar, aslında evrensel bir bütünün birbirini tamamlayan parçalarıdır. Edebiyatçının görevi ve değeri de burada ortaya çıkar: Yerel olanda evrenseli, insanlığa ait olanı bulup çıkarmak...
Yılmaz Odabaşı da evrensel bir duyarlılığın yerel reflekslerle buluştuğu öyküleriyle bilinir. Onun öyküleri hem tüm Ortadoğu'ya hem de sadece bize özgü gibi görünebilen bir düzlemden okunurlar.
Odabaşı, bir ülkeye tanıklığın, tarihe kayıt düşmenin en güzel biçimini, yine öyküleriyle ortaya koyuyor. Doğu'nun Çetin koşulları içinde yaşanan trajedilerden çarpıcı portreler çıkarıyor. Bir dönemin siyasal iklimini, o iklime nice acılarla rengini veren hayatları, yine yalın ve sert kelimelerle anlatıyor.
Yılmaz Odabaşı Kuşlar Uzaktı Sonra'da hem tek tek şiir tadında cümleleriyle, hem de anlattığı hayatlarla derinden sarsıyor bizi... Kuşları su birikintilerinde 'rût' (çırılçıplak) izleyen 'hırnikli' (sümüklü) yoksul çocukların, 'muğrup' (akşam) vakitleri, 'hayf'ını (intikamını) kimden alacaklarını sordukları diyarları biraz daha anlayacağız...