“Onun izini kaybedeli üç ay bile değil, tam iki ay dört gün oldu, ama büyülü gözlerinin, o gözlerdeki öldürücü kıvılcımların hatırası hep aklımda kaldı. Hayır, onun ismini asla dillendirmeyeceğim. Çünkü o, uçacakmış gibi duran, ince, sisli endamıyla ve peşi sıra hayatımın yavaş yavaş yanıp eridiği şaşkın, parlak iri gözleriyle, artık bu sefil, vahşi dünyaya ait olamaz. Hayır, onun adını dünyevi şeylerle kirletmemeli. Onunla ayrı düştükten sonradır ki insan kalabalığından, ahmak ve mutluların meclislerinden tamamen ayağımı çektim. Unutmak için afyonla şaraba sığındım. Bütün yaşantım odamdaki dört duvar arasında geçiyordu ve hâlâ da öyle geçiyor. Hayatım baştanbaşa dört duvar arasında geçti zaten.”
Kör Baykuş, sürrealist bir deney; düşlerle silikleşen gerçekliğin gölgelerle, seslerle ve sanrılarla iç içe geçtiği netameli bir anlatı. Kör Baykuş’un mutlak karamsarlığı ve yaşama dair melankolik vizyonu, kuşkusuz, okur için sarsıcı bir deneyim. Ancak bu okuma deneyimi, yepyeni dünyalara açılan bir olanak aynı zamanda. Sadık Hidayet’in magnum opus’u olduğu kadar, modern İran edebiyatının bu en karanlık, en yaratıcı ve büyüleyici eserini okurla buluşturmak bizim için bir kıvanç.