Polis Devleti kavramı, Antik Yunan’da şehir anlamında kullanılan “polis” kelimesinden türeyen “politeia” kavramına dayanmaktadır. Politeia kavramı, şehir hayatının bütün yönleriyle düzenlenmesini içeren “şehri yönetme sanatı”nı ifade etmektedir. İngilizce “politics” ve “policy” kelimeleri de aynı kökün ürünüdür.
Nihayet “Polis Devleti” kavramı, 18. Yüzyıl Avrupasında devletin kendi halkı üzerindeki aşırı güvenlikçi-otoriter nitelikli uygulamalarını ifade etmek için kullanılmaya başladı. Tabiî, terimin içeriği değiştiyse bunun nedeni terimin kendisi değil, devletin kendi halkı üzerinde yetkilendirilmiş polis ‘gücü’ aracılığıyla gerçekleştirdiği otoriter uygulamalardır.
Polis Devleti’nde iktidar, “devlet ile vatandaşlarının refahı ve toplumun geliştirilmesi”ni hedefler ve hedeflerine direnç gösteren özel türdeki bir muhalefetle karşılaştığında tepki olarak polis devletini geliştirir.
Polis Devleti, iktidarın, yürütmeyi düzenlemesine, parlamentoyu bir oditoryuma dönüştürmesine, bağlayıcı emirler verebilmesine, mülkiye ve yargıyı kontrol edebilmesine, devleti kararnâmelerle yönetebilmesine uygun yasal yetkiyle donatılmış olmak anlamına gelmektedir; ayrıca, fiziksel zor kullanma araçlarına, zorlamaya, şart koşmaya, mecbur etmeye uygun araçlarla yasal olarak donanmış olmak anlamına gelmektedir.
Polis devletinde egemen otorite, bütün yasaların, bütün yargı kararlarının, bütün cezaların, bütün politikaların, bütün devlet eylemlerinin yasalaşmış olan nihaî yasal dayanağıdır.
Egemen otoritenin altında, egemenliğin bir ifadesi ve ayrılamaz bir parçası hâline getirilmiş “yetkilendirilmiş” polis “gücü” ve polis “zoru”, devletin malûm pratik otoritesinin temelini oluşturmaktadır.
Polis devletlerinin aşırı güvenlikçi-otoriter uygulamalarının nedeni, solcu ya da sağcı oluşlarıyla ilgili değildir. İktidarın felsefî ve ideolojik donanımları ve lider kültüyle ilgilidir.