Afşar Timuçin ile birlikte ruhbilim alanında değerli araştırmalar yapan Cemal Didar ve Yavuz Erten’in editörlüğünde Ruhbilim ile
Ruhbilim alanında epeydir bir çatışkı yaşanıyor. Bu alanın kavramları neredeyse kahve sohbetlerine girmiş ve konuşma dilinin bir parçası olmuş durumda: Duygusal açmazlar yaşıyan insanlar artık "nevrotik", kılı kırk yaranlar "obsesif", kederli insanlar "depresif", sık gündeme gelen değerler karmaşası dolayısıyla toplumumuz "şizofren", şakanın dozu artmış sohbetlerde kahkahayı basanlar "manik"... tiryakilik terk edileli çok oldu, sigaranın, alkolün ve bilimum başkaca şeylerin artık "bağımlılığı" var vs... Kavramlar, konuşma diline ve ortakduyuya bu denli girmişken, ruhbilimin ve asıl, toplumun bu alandaki bilgiyle karşılaşmasının ana kanalı olan psikiyatrinin tutumu garip çelişkiler içeriyor. Son 20-30 yıl içinde bu alanda yeğin bir indirgemecilik yaşanıyor; ruhsallık ile ilgili zorlanmaların, rahatsızlıkların, hastalıkların biyolojik yanı üzerinde daha fazla duruluyor ve bu biyolojik belirleyiciliğin gücüyle, psikiyatristler, kimde, nerede bir ruhsal rahatsızlık keşfetseler akıllarına hemen bir ilaç adı geliyor, ruhbilimciler ise sıklıkla terapi uygulamalarında zorlanma yaşadıklarında "ilaçları" devreye sokuyorlar.
Felsefe arasındaki ilişki irdeleniyor.