En temelde siyaset, doğası gereği herkes için zorlayıcı olan kamusal kararları nasıl alacağımız meselesiyle ilgilidir. Bu sorunun rıza ve baskı olmak üzere oldukça net ve basit iki yolu vardır. Yönetimin temel ilkesini rızaya mı, yoksa baskıya mı dayandıracağız? Bu tercih, insanın çıkar ve değerler konusundaki geniş farklılıklara sahip olduğu gerçeği ile birarada yaşama zorunluluğunun yarattığı zorlayıcı probleme, cevabı nerde arayacağımıza ilişkindir. Demokrasi, en genel anlamıyla yönetimi rıza temeline dayandırma anlamına gelir. Demokrasi, baskıya dayandırma karşısında ahlâkî ve faydalı olmak bakımından üstünlüğe sahip olsa da, hem kurmak hem de onu yaşatmak oldukça zordur. Tarih bize, insanların büyük çoğunluğunun kendi çıkar ve değerlerini iktidar gücünü kullanarak gerçekleştirmek ve diğerlerininkinin üstüne yerleştirmek için çok daha hevesli olduklarını gösteriyor. Zira, despotik yönetimler her zaman ve her yerde kendine çok geniş bir alan bulurken, demokrasiler nadir görülüyor. Nadir bulunması kıymetini ortadan kaldırmadığı gibi, demokrasilerin ulaşılmak istenen bir iyi olarak her zaman hayatta kalmasına da engel olmuyor. Çünkü, baskı yönetimlerinin toplumlarına verdiği kaçınılmaz zararın ve acının kahreden gerçeğiyle tekrar tekrar, her seferinde yüzleşmek zorunda kalıyoruz. Özgür ve refah içinde bir topluma inanlar, tüm zorluklara rağmen düşünmeye, konuşmaya, tartışmaya, mücadele etmeye ve de yazmaya inatla ve umutla devam ediyorlar. İyi ki bunu yapıyorlar.