Zeytin, bir ilkbahar sabahı doğdu. Aylardan Nisan olmasına rağmen hava oldukça serindi. Ankara’ya sıcaklar biraz geç gelir. Güney illerinde yaşıyorsanız Nisan demek ağaçların yeşil yapraklara kavuşmasıdır. Doğu illerinde yaşayanlar için ise Nisan yalnızca kışın bitişidir ama henüz hava ısınmış sayılmaz. Ankara için ise belki ikisinin ortası; kış ile bahar arası.
Zeytin’in annesi Benekli, sözünü ettiğimiz Nisan sabahı dört yavru doğurdu. Zeytin, dünyaya gözlerini en son açan yavrusuydu Beneklinin. Kapkara bir yavruydu; yalnızca göbeğinde bir sıra zayıf, beyaz tüyler vardı. Büyüdüğünde bu cılız kara kedinin irileşeceğini, neredeyse bir panter görünümüne bürüneceğini asla tahmin edemezdiniz. Doğumdan yorgun düşmüş Benekli yavrularını yalayıp okşarken geleceğin olarak neler getireceğini düşünmüyordu büyük olasılıkla. Zeytin ve kardeşleri anneleri tarafından temizlenip emzirildikten sonra ailece uykuya daldılar. Zeytin için yaşam başlamıştı.
Zeytin’e Zeytin ismini annesi koymadı. Zaten Benekli ’ye de bu ismi mahallenin çocukları takmıştı. Kedilerin çok sevildiği bir mahallede yaşıyordu Benekli. Birçok başka kedi de yaşardı mahallede ve orada yaşayan iyi kalpli insanlar kedilerini yemeksiz ve susuz bırakmazlar, zamanları oldukça da başlarını okşamaktan kaçınmazlardı. Zeytin ve kardeşlerini fark ettiklerinde onlara isimlerini yine çocuklar verdiler. Okuldan çıkmışlardı ve evlerine giderken fırıncının odunları arasında gördüler bu dört cılız kedi yavrusunu. Hemen küçük bir kutuya süt koyup ekmek doğradılar içine. Kendilerinden korkan yavrulara uzaktan bakıp isim düşündüler. Annesi gibi beyaz üzerine siyah benekleri olana Yamalı, bembeyaz olana Pamuk, diğerlerinden daha fazla yemek yiyene Fıçı ve kara kedi olanına da Zeytin. Öyle içten gülüyorlar, kendilerine öyle dostça, sevgiyle davranıyorlardı ki, Zeytin o çocukları hiç unutmadı. Hep minnetle andı onları.