“İstanbul'da, plaza insanlarının sorunlarının ortasındaki bir psikiyatristin aşk, ölüm ve cinsellikle örülmüş fantastik romanı.”
Oyalanmak kötüdür, yaşamaktır iyi olan. Canının istediğini, içinden geleni yaşamak. Ne engelse buna, onu bırakıp geçmek, yolların bittiğini görmek ve başka bir yol bulabilmek.
Ölüm korkusu aslında hayat korkusu muydu acaba? Yaşamadan, yaşayamadan ölmek korkusu.
Biliyor musun bedenler yaklaştığında, ruhlar eğer yabancıysa birbirine ve ani bir aşk yoksa ortada, acı çekmeye başlarlar. Bir çentik açılır onlarda, acıları sevişme sonrasında ortaya çıkar. Tekrar bir bedene yaklaşmakla çözeceğini sanırsın ama o acı geçmez. Hep bir ruh ararsın tanıdık ama bulamazsın.
Aşk varsa başka tabii. Aşka inanır mısın?