“Aşk insanın dışındadır. Gelir, onun içine girer. Şu ya da bu insanı kucaklar kaldırır. Bir tek aşk vardır. Kocaman ve her yerde. Hastalıklar gibi. Herkesin veremi farklı değildir. Ufak tefek bünye farklarına kanmamak lâzım. Bir tane verem var. Gökyüzü dünyanın başka yerlerinde başka türlü mavidir ama bir tanedir. Aşk gökyüzünden gelir. Işıkla. Kuvvet ister. Kuvvetin yoksa, çılgınca koşan bir ata binmiş çelimsiz, hasta bir insanın haline düşersin. Sarsıntıdan serseme dönmüş, perişan olmuş, bakar ama görmez…”
“Aşk, bir bahar esintisini çevrelerinde beraber sürükleyenlere göredir. Yüzüne baktığınızda gözleri kamaşanlara göre. ..”
Geçmişin aşk destanlarını, mitolojinin efsanelerini ya da tek tek insanların maceralarını hep aynı büyük hikâyenin parçası kabul eden bir hikâye. İnsanın Zaman’la kavgasının billurlaştığı kudret arzusunun ve İnsanın Zaman’la âhenginin aktığı Huzur arayışının etrafında dolanan bir hikâye… Esas kudretle: Sevecek kudrete sahip olanların üzerine düşen ışığıyla aydınlanan bir hikâye. Ve tabii, yine insana mahsus ‘kuvvet’lerle (ne zaafı!?) gölgelenen.
İsterseniz, bir aşk hikâyesi, daha doğrusu topyekûn aşkın hikâyesi…
İsterseniz, hayatınız kadar, gönlünüz kadar genişletebileceğiniz bir hikâye…