Günümüz yaşamı dört bir yanımızda dolayımlanan sürekli bir anlatı dünyası sunuyor bizlere. Anlatıların her biri bize sunulan önermeler ve seçenekler; izleyip izlememek ise bazen bir seçim bazen bir razı oluş. Yaşamın, bizim deneyimlemediğimiz bölümlerini anlatan sıradan ya da sıradışı anlatılar, izleyicilerini düş dünyalarına taşıyabilen, ağlatıp güldürebilen, onları bulundukları yerde birer göçebeye dönüştürebilen, bilgilendiren, ikna eden, değiştiren ve dönüştüren bir yapıya sahip sihirli güçler gibidir. Hangi filmdeki kahramana tutulduğumuzu, ne zaman onun gibi konuşup davranmaya başladığımızı, hangi anlatıdaki ifadeyi ya da düşünceyi neden benimsediğimizi, yüzlerce benzeri varken, şu ya da bu ürünü neden seçtiğimizi, hatta ne zaman hangi izlediğimizden kimliklendiğimizi çözümlemek oldukça zordur. Görseller zaman içinde belleğimizin ve kimliğimizin bir parçası olur, bizi yavaşça kendilerine benzetmeye başarır. Ya da belki de biz onlara benzemeyi çok istediğimiz için sonunda benzerlikler yaratmayı başarırız. İzlerlik yalnızca bireylerin değil, toplumların da seçimidir ve bu yüzden neyi izlediğimiz son derece önemlidir. Ele aldığı metinlere farklı bakış açıları ile çözümleme önerileri sunan bu çalışma, yaşamı hareketlilik penceresinden görmemizi ve sorgulamamızı sağlamayı amaçlıyor.