3 Mart 1992 tarihinde Zonguldak Kozlu’da büyük bir grizu patlaması oldu ve dünya madencilik tarihine geçen büyük bir felaket yaşandı. Patlamanın etkisiyle madende göçükler meydana geldi ve yer altında açık alevli yangın çıkarak kömür damarları yanmaya başladı.
Kazanın olduğu sırada içerde çok sayıda madenci vardı. Ülkemizi yasa boğan bu büyük felaketten 529 madenci sağ, biri daha sonra hastanede maden şehitlerine katılacak 79 madenci yaralı kurtarılırken, 115 maden şehidinin ise cenazesi çıkarıldı.
Yerin metrelerce altında bütün maden havzasını tehdit eden yangın sürüyordu ve hala içeride hayatlarından umut kesilen, ancak yaşayıp yaşamadıkları bilinmeyen 147 madenci daha vardı. Havzayı tehdit eden yangını önleyebilmek için içeride öldüğüne kanaat getirilen 147 madenci varken, madene temiz hava girişi kesildi. Değerler normale dönünce madene hava girişi sağlandı ancak yangın tekrar alevlendiğinden temiz hava girişi yeniden kesildi.
Hava girişi kesilerek içerdeki yangının sönmeyeceği anlaşıldığından, çevrede bulunan Ulutam Barajı’ndan su basılarak maden suyla dolduruldu. İçeriye üç aya yakın su basılıp yangın söndürüldükten sonra ocakların geri kazanılması amacıyla suyun boşaltılmasına başlandı. Bu çalışmalar sırasında 147 maden şehidinin cenazeleri de dışarı çıkarıldı. Kat kat boşaltılan suyun tahliyesi uzun sürdü ve son maden şehidi kazadan yaklaşık beş yıl sonra çıkarılabildi.
Bölgenin bir insanı ve Gelik bölgesinden emekli bir madencinin oğlu olarak bu romanda; kazayı, kurtulma ve kurtarma çabalarını, madencilerin yaşantısını, madenci ailelerinin dramını, çevreyi ve çevre insanlarının sosyal yaşantısını anlatmaya çalıştım.
Burada yapmaya çalıştığım bir belgesel veya bilimsel bir çalışma olmadığından, kazaya ilişkin kişiler ve olaylar hayal ürünüdür. Amacım, bu büyük felaketin unutulmasını önlemek ve tarihe not düşebilmektir.