Delileri nerede bulacağımızı, onlar hakkında kimlerle (psikiyatrlar, genetikçiler, nörobiyologlar, psikanalistler, kimyagerler, antropologlar, tarihçiler vs.) konuşacağımızı biliyoruz. Fakat akıllıyı bulmak için nereye gidebiliriz? Hangi binalarda yaşarlar? Ne giyerler? Neye benzerler ve onları nasıl tanırız? Fark edilebilir özellikleri, ayrıştırılabilir işaretleri, ortak tavırları var mı? Akıllılar her kim ve her nerede olursa olsunlar hak ettikleri ilgi ya da alakayı hiç görmemişlerdir. Onları icat ettik -tam da akıllılık kavramını topyekûn icat ettiğimiz gibi- fakat onları hiçbir zaman tanımlayamadık ya da tanımlamak istemedik.”
Delilik üzerine devasa bir literatür olmasına rağmen akıllılık üzerine çok az düşünülmüş, çok az yazılmıştır. Deliliğe dair çoğu zaman kesin yargılarımız ve tuhaf hislerimiz vardır ancak akıllılık söz konusu olduğunda zihnimiz bir hayli karışıktır. Akıllılığın neye tekabül ettiği hiçbir zaman tam manasıyla ortaya konamamış, son üç yüz yılda onu “deliliğin zıttı” olarak tanımlamanın ötesine geçilememiştir. Çağın önde gelen psikanalistlerinden biri olan Adam Philips, yalnızca psikiyatrinin değil aynı zamanda edebiyatın, tarihin, antropolojinin ve felsefenin koridorlarında dolaşarak bu iki kavram arasındaki tarihsel dengesizliğe meydan okuyor ve bizi akıllılık üzerine düşünmeye davet ediyor. Yaşamın farklı evrelerini ve ilişki biçimlerini içeren geniş bir yelpazede akıllı öznenin modern dünyadaki imkânlarına dair gerçekçi ama umut dolu bir analiz sunuyor.