"Her şey o küçük defterle başladı. Çocukluğumda kişiliğime yerleşmiş, zamanla üstü kapanmış merak ve cesareti su yüzüne çıkartan, başka kültürlere ve coğrafyalara duyduğum ilgiyi fark etmemi sağlayan, üzerinde ay-yıldız işareti olan o lacivert renkli belgeyle! Eşimin "Haydi! Paris‘e gidelim" sözleriyle başlattığı yolculuk zevki zamanla tutkuya dönüştü ve böylece Avrupa‘nın sanatla bütünleşmiş birçok şehri gezgin kimliğimin başlangıç noktalarını oluşturdu. Paris sokaklarının, müzelerinin, cafelerinin, romantizminin ve dinamizminin bana bulaştırdığı "seyahat virüsü" yüzünden tam on altı yıldır dünyanın birçok köşesini dolaşmaktayım," diyor Şenay Lüle. İflah olmaz bir gezgin, bir doğa tutkunu ve çağdaş bir ressam olan Lüle, kendi günlüklerinden ve notlarından yola çıkarak duyguları doğrultusunda, samimi bir tavırla, yer yer öyküye dönüşen bir anlatım tarzıyla ilginç bir yolculuğa çıkartıyor okuru. Bunu yaparken de tarihin, gelenek ve göreneklerin, sanatın izlerini göz ardı etmiyor. Fas, Mali, Burkina Faso, Mısır, Tayland, Vietnam, Kamboçya ve Endonezya‘daki izlenimlerini aktarırken, bazen Mısır Müzesi‘nin mumyaları arasından, Dogon kabilesinde izlediği animist bir törenden, Marakeş‘in riyadlarından, çöl şehri Timbuktu‘nun kumlarla kaplı sokaklarından, Bangkok gecelerinden, bazen de Kamboçya‘daki yüzen köyden, Ho Chi Minh‘in mütevazi evinden, Sulavesi adasında katıldığı tuhaf bir cenaze merasiminden sesleniyor okura. Güneydoğu Asya ve Afrika‘nın bu tanınmış ve tanınmamış ülkelerine ilgi duyanları egzotik ve gizemli atmosferinin içine çeken sıra dışı bir gezi kitabı. Bir içsel yolculuk Adalar Ülkesinden Sahra Çölüne.