“Bekliyorum, bazen eylemsizliğime şaşarak bekliyorum, bazen içimdeki öteki benleri parçalaya parçalaya anlamaya, bazen inkâr ede ede unutmaya çalışarak ama hep bir şeylerin değişeceğine inanarak bekliyorum. İçimde bambaşka bir dile damıtarak anlatılabilecek binlerce hikâye taşıdığımı zannediyorum bazen. Hikâye mi bunlar, anlatıp kurtulma isteği mi, bilmiyorum.”
Soğuk bir yılbaşı akşamı, Ankara’da hayatı ve aşkı kavramaya çalışan Aysu ve Almanya’nın karla kaplı bir kentinde yaşayan ailesi. Çalan ve cevaplanmayan telefonlar. Yasak bir aşkın ve geçmişteki kararların göçmen bir ailenin üzerindeki uzun gölgesi.
“Göçmen edebiyatının üstüne kalın bir çizgi çekiyor Menekşe Toprak; hiç sızlanmadan, gurbetten yakınmadan ve kimseyi yargılamadan… Yaşamlar, yaşananlar, kişiler üzerinden oluşturuyor romanın kurmaca dünyasını. Almanya’daki göçün getirip dayattığı huzursuzluğun, kültürel değişmelerin, boşluğa düşen ve kimliklerini arayan gençlerin dünyasına ışık tutuyor Temmuz Çocukları.”
-Gültekin Emre