On beşinci ve on sekizinci yüzyıllar arasında, en az üç yüzyıl boyunca kesintisiz biçimde "Türk Gölü" olarak adlandırılan Karadeniz, sonrasında Türkler ile Ruslar arasında egemenlik mücadelesine sahne olmuştur. Soğuk savaş boyunca mutedil dalgalı olan Karadeniz'in sükuneti, Soğuk savaş sonrasında ise, eskiye oranla bozulmuştur.
Bugün, bölgesel aktörlerin dışında, Uluslar arası ve küresel aktörlerin ilgi alanında olan Karadeniz, artık Uluslar arası güvenlik gündeminin önemli maddelerinden biridir.
Bununla birlikte, Karadeniz bir "barış denizi" olarak, dünyanın görece en güvenli coğrafyalarından da biridir. Bunda ise, Türkiye'nin inisiyatifiyle gerçekleştirilen KEİÖ, BLACKSEAFOR ve KUH gibi bölgesel yapılanmaların da büyük etkisi vardır.
Karadeniz'in güvenliği, yalnızca Karadeniz'in güvenliği deildir: Kafkasya'dan Balkanlar'a, Baltık'dan Ortadoğu'ya kadar uzanan geniş bir coğrafyanın güvenliğini ifade etmektedir. Hatta Karadeni, artık bir AB ve NATO denizi olarak, transatlantik aktörlerin de ilgi alanındadır.
Karadeniz, bugün Türkiye'nin ulusal güvenlik ve dış politikasında geçmişten daha önemli yer tutmakla birlikte, çok boyutlu, uzun dönemli ve tutarlı bir Karadeniz politikasının varlığından söz etmek, mümkün değildir. Dahası Türkiye, değil Karadeniz Bölgesi'ni, kendi Karadenizi'ni bile yeterince tanımamaktadır. Özellikle son yıllarda, yoğun bir biçimde Ortadoğu'ya odaklanan ve Karadeniz'i ihmal eden Türkiye'nin "küresel güç" olma iddiası ise, Karadeniz gibi bir "bölgesel ölçek" sınavını başaramadıkça gerçekleşemeyecektir.
Bu çalışma, konuya ilişkin birçok çalışmanın aksine, Karadeniz'e Türkiye penceresinden, Türkiye odaklı bakmaktadır.