Yüz binlerce hapishane, milyonlarca hücre... Evler, mutfaklar, yatak odaları, hastaneler, dershaneler ve batakhaneler... Bir yanda Kahire'nin dar sokaklarında ürkek tavşanlar gibi yürüyen, öbür yanda geniş kalçalarıyla aynı şehrin ünlü göbek dansını icra eden mahkûmlar... Sabahın, öğlenin, gecenin mahkûmları... Hepsi de aşılmaz, çıkılmaz, kaçılmaz görünen zindanlar ve hepsi de özellikle kadınlar için.
Peki, hangi kadın, kilitleri asırlık geleneklerle taşlaşmış bu zindandan kaçabilir? Hangi kadın böyle bir bedeli göze alabilir? Hangi kadın bütün bir toplumu karşısına alacak özgürlük tutkusuna sahip olabilir?
Arap dünyasında, ezici baskıya rağmen özgürlük ateşiyle yanan kadınlar geçmişte de vardı, şimdi de var, gelecekte de var olacak. İşte Neval el-Saddavi, “Kahire Saçlarımı Geri Ver” adını taşıyan romanında bu kadınlardan birini anlatıyor.
Onun kahramanı, on yaşında görücüye gösterilen, üzerindeki tonlarca baskıya rağmen annesine, babasına, çevresine ve bütün bir erkek toplumuna direnerek tıp okuyan, doktorluğun yanı sıra kimliğini bulmak için de kıyasıya mücadeleye girişen bir kadın. Herhalde her kadının içindeki isyan çığlığını en güzel kelimeleriyle, hayatıyla ortaya koyan bir kadın...