"Milattan önce 30. Filistin. Uzun zamandır karışıklık, çatışma ve huzursuzluk içindeydi. Bu kutsal topraklar, onlarca yıldır yabancı işgalcilerin hükmü altındaydı. Roma İmparatorluğunun orduları Ak Deniz’in doğu kıyılarında koloniler oluşturmuş ve bu toprakları sömürgesi haline getirmişti. Bu karışıklık içinde İsrailoğulları kendi içlerinde de bir iktidar savaşı içindeydiler. Zengin ve güçlü olanlar, yoksul ve güçsüz olanları eziyor, hor görüyorlardı. Kudüs’ün en karanlık dönemiydi bu dönem, her gün onlarca insanın ölümüne şahitlik ediyordu bu kutsal topraklar."
"Meryem konuşmuyordu. İnsanlar ve hahamların galeyanına gelmek üzereydi. Ona bağırıyorlardı ve Meryem’in kucağındaki çocuk kıpırdadı ve oradaki insanlara şöyle seslendi:
- Ben Mesih İsa... Rabbimin kuluyum. O, bana kitap verdi ve peygamber kıldı. İffetli annem Meryem’e zorba ve hain olmamakla Rabbime söz verdim. Rabbimin adıyla O’na tüm insanlara selam olsun!
Meryem bembeyaz yüzüyle bu kalabalığın arasından adeta ay gibiydi. Ve Mesih İsa Meryem’in kucağında inançsızları, Zekeriya.’yı ve asıl dini yalanları yakan güneş gibiydi. Ay ile güneş arasında yalancılıkla itham edilen Zekeriya ise, artık peygamberliği bir daha yalanlanamayacak olan bir peygamberdi."