İnsanca Pek İnsanca
İnsan bir varsayım mıdır?
Eğer öyleyse, bunun ne gibi sonuçları olabilir?
İnsan dile nasıl sahip oldu?
Dilin kökeni nedir? Logos’un kökeni nedir?
İnsan’dan önce dil var mıydı?
Bu kitapta yapmaya çalıştığım şey, insanın bir varsayım olma ihtimalini sorgulamaktır. Bunu öncelikle dilin kendisinden yola çıkarak yapmayı denedim. İkinci olaraksa “insan” dediğimiz şeyin tarihteki inşa sürecini kısaca incelemeye çalıştım. Zira Yuval Noah Harari’nin Hayvanlardan Tanrılara - Sapiens adlı kitabında da belirttiği üzere ne insan türünün aşamaları, ne de dile nasıl sahip olduğumuz bugün dahi tam olarak açıklanabilmiş değildir.
Bu esas itibariyle şu an bir “Varsayım Uygarlığı” üzerinde oturmakta olduğumuz anlamına gelir.
“İnsan”: bitki-olmayan, hayvan-olmayan, hayvan olan ama fazlası olan, dile sahip olan, akla sahip olan, Tanrı tarafından seçilmiş olan, siyasal olan, toplumsal olan, sanat eseri üreten, şiir yazan… (Peki, hakikaten bunların bir tanesi bile hayvanlarda yok mudur?)
“İnsan”, ilk yapaylıklarımızdan biri olarak adlandıracağımız dilin ilk varsayımlarından biridir. Tıpkı kendimizi doğuştan erkek, beyaz adam, kral ve heteroseksüel varsaymamız gibi… Bu varsayımlar toplumu sürekli baskı altında tutmaya ve bireyleri itaatkâr kılmaya yarar. Zira çoğumuzun bildiği fakat dikkat etmediği bazı yan anlamların gösterdiği şey şudur: “Kendimizi sürekli olarak önce bir varsayım olarak kurmakta ve sonra bunu unutmaktayız.”
Öyleyse Derrida’dan Stanislaw Lem’e, Nietzsche’den geriye doğru Platon ve Aristoteles’e, oradan Descartes’a ve Kant’a ve sonunda tekrar Nietzsche’ye ulaşacağımız bir yolculuğa çıkmalıyız.
Bu yolculuk bize bu küçük kitap ile felsefe metinlerinin içerisine gizlenmiş bağlantıları açabilir!