Celal Sılay, bütün bütün unutulmuş olmasa da, sadık okurları için bile unutulmaya yüz tutmuş bir şair. Oysa yaşadığı ve yazdığı sırada, edebiyat çevrelerinde iyi bilinen, yaşarken efsaneleşmiş bir figürdü: Tek başına dergiler çıkarması, kitaplarını -çoğu kez dostlarından peşin peşin para toplayarak – kendi bastırması, “Kel”liği, “Napolyon”luğu ve elbette ki bitmez tükenmez aşklarıyla, bir efsane… Bir yandan da: 1940’lı yıllarda, yani günümüzden altmış yıl önce, daha “çevre” sorun olarak önümüze gelmemişken, tam bir çevre bilinciyle, yediği hayvandan, söndürdüğü güneşten, bitirdiği havadan, kirlettiği sudan özür dilediğini dile getiren bir şiir (“Mahcubiyet”) yazabilmiş; yazdıklarının büyücek bölümünde şiir/deneme sınırını aşabilmiş bir şair.