Bir Yaşam
“Yaşamın tadını yaşarken çıkarmalı, ve yaşamı her zaman takdir etmelisin, unutma, ölümden zevk alanlar yalnızca faşistlerdir.”
20. yüzyıl İtalyan edebiyatının en özgün, en usta kalemlerinden Antonio Tabucchi Tristano Ölürken’de okurunu sıcak bir ağustos günü Toscana kırlarına, ölüm döşeğindeki Tristano’nun yanı başına taşıyor. Bacağındaki kangren yüzünden yatağa çakılmış, geçmeyen migren ağrıları sebebiyle ıstırap içinde kıvranan Tristano, isimsiz bir yazara hayatını anlatıyor. O anlatırken zaman çizgisi kopuyor, gerçek ve düş alemi birbirine karışıyor, morfinin etkisindeki hasta adamın bir zamanlar sevdiği tüm kadınlar birbiri ardına hikâyeye girip çıkıyor. İkinci Dünya Savaşı’nın karanlık gölgesindeki anılar Tristano’nun kahramanlıkla hıyanet arasında gidip gelen hayatını gözler önüne seriyor. Tristano, yaşamının son günlerinde olduğunu bilen ve geçmişiyle hesaplaşan; şanlı zaferleriyle övünmek yerine acıyla onların izlerini süren unutulmaz bir anti-kahraman. Yazabileceksen yaz, benden kalanlar yazılı sözcükler olsun istiyorum, o esnada yazmazsan da en azından zihnine kaydet, aklında tut ve sonra kendi kelimelerinle dök kâğıda, anladığım kadarıyla bunu nasıl yapacağını biliyorsun, birinin sana anlattığı bir şeyi bambaşka şekilde yazmayı yani…