Bu defa arkadan öne doğru bir slogan geldi: “Yort savul! Yort sa-vul!” Demek ki “Vareste” misyonunu tamamlamıştı. Yeni sloganın iki kelimelik olması eylemin verimliliğine işaretti. Kalabalık kendi literatürünü yaratacak kadar birlik olmuştu. Yürüyüş ritmimiz hızlanıyor, ses tonumuz kulağımı çınlatacak kadar yükseliyordu. Polis barikatını görmek, sanırım ben hariç kimseyi ürkütmedi. Bu tempoyla bir dakika içinde burun buruna gelecektik. Dudaklarımı ısırmaya başlamıştım. Beynim, orada bulunuşuma mantıklı bir sebep bulmaya çalışıyordu hâlâ. Söz gelişi, ekipler amiri, “Buyurun, ne istemiştiniz?” diye soracak olsa, az evvel attığım sloganı açıklamamı istese, “Sanal gerçeklikte sizle çatışamamak bütün keyfimizi kaçırdı, sizi öldürme özgürlüğü istiyorum,” mu diyecektim yani? Onlarla karşılaşmadan önce dalıp kaçabileceğim bir sokak vardı caddede ama tek arkadaş grubumun bir daha yüzüne bakamazdım. Polis kalkanları bitişik nizamını aldı.
Sanal dünya, maskeler, salgın hastalıklar, değişen değerler, terfiler, site yaşamı, sanal gerçeklik… Yaşam şeklimizin değişimine şaşırmak için bile vaktimiz yok. Teknoloji hızla yeni bir yaşam dayatırken dünya kendini hemen teslim etmemek için dengenin bozulması durumunda olabileceklerin ön gösterimini yapıyor. Dünya, doğal döngüsü içindeyken aklıyla yeni bir döngü kurmaya çalışan insan, sınırlarını nereye kadar genişletebilir? Hayal gücünün ve kurgunun sınırsızlığı, olan ve mümkün arasındaki ince çizgideki “İnsan” Lorem İpsum’da.